İSTANBUL (AA) - Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ömer Erkut Bulut'un moderatörlüğünde düzenlenen panelde, Necmettin Erbakan Üniversitesi Uluslararası Kamu Hukuku Öğretim Üyesi Dr. Hüseyin Çağrı Çorlu, Pekin Üniversitesi Ulusötesi Hukuk Okulu'nda (PKUSTL) Kıdemli Öğretim Görevlisi Dr. Claudia Yi Lu ve Max Planck Karşılaştırmalı Kamu Hukuku ve Uluslararası Hukuk Enstitüsü'nde akademisyen Leon Seidl konuşmacı olarak yer aldı.
Dr. Çorlu, burada yaptığı konuşmada, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyeliğinin çatışma sonrası ülkeler açısından taşıdığı siyasi ve kurumsal faydaları ele aldı.
Çorlu, DTÖ üyeliğinin sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve kurumsal dönüşüm açısından da anlamlı olduğunu dile getirdi.
Üyelik sürecinin reformları kolaylaştırıcı etkisine değinen Çorlu, DTÖ üyeliğinin iç reformlarda meşruiyet aracı olarak kullanılabileceğini söyledi.
Çorlu, Suriye örneğine değinerek, ülkede ekonomik istikrarsızlık ve eğitimli personel eksikliği gibi zorlukların mevcut olduğunu kaydetti.
Suriye'nin yeniden inşasında DTÖ üyeliğinin sağlayabileceği kazanımlara dikkati çeken Çorlu, "DTÖ'ye katılım, halihazırda dönüşüm sürecinde olan Suriye hükümetinin dönüşümünü sağlayabilir ve katılım bu dönüşümü destekleyebilir." değerlendirmesinde bulundu.
"Çin, dış yatırımlarında daha kapsayıcı yaklaşım benimsemeli"
PKUSTL'da Kıdemli Öğretim Görevlisi Dr. Yi Lu, Çin'in "Kuşak ve Yol Girişimi" kapsamındaki projelerin yukarıdan aşağıya yönetildiğini ve bunun yerel halkın katılımını ve kültürel hassasiyetleri büyük ölçüde dışladığını belirtti.
Yi Lu, "Kuşak ve Yol Girişimi" kapsamındaki bazı projelerin çevreye ve kültürel değerlere zarar verdiği gerekçesiyle yerel halk tarafından reddedildiğini kaydetti.
Bunun dışında projelerin en çok yerel ihtiyaçlar yerine merkezi stratejiyi ön planda tutması ve kültürel hassasiyetler ile geleneklerin ihmal edilmesi nedeniyle eleştirildiğini söyleyen Yi Lu, Çin'in dış yatırımlarında daha kapsayıcı yaklaşım benimsemesi gerektiğini vurguladı.
Yi Lu, "Projeler, yalnızca ekonomik kazanç temelinde değil, katılımcı egemenlik, sürdürülebilirlik ve kuşaklar arası adalet ilkeleriyle tasarlanmalı." vurgusu yaptı.
Finansal kurumların çatışma sonrası barış inşası süreçlerine etkisi
Max Planck Karşılaştırmalı Kamu Hukuku ve Uluslararası Hukuk Enstitüsü'nde akademisyen Seidl ise finansal kurumların çatışma sonrası barış inşası süreçlerine etkisini değerlendirdi.
Barış kavramının artık yalnızca silahların susması anlamına gelmediğini vurgulayan Seidl, barış inşası denildiğinde geçiş dönemi adaleti ve siyasi sistemde kapsamlı reformların da kastedildiğini söyledi.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasının da bu sürecin bir parçası haline geldiğini belirten Seidl, "1990'lı yıllardan bu yana her iki kurum da çatışma sonrası birçok durumda genellikle Birleşmiş Milletler ve diğer barış inşası aktörleriyle paralel olarak yer aldı." dedi.
IMF'nin sivil toplumla işbirliğine mesafeli yaklaşımını sürdürdüğünü kaydeden Seidl, sivil toplumu yalnızca veri sağlayıcısı olarak gördüğünü dile getirdi.
Muhabir: Muhammet Tarhan,Sercan İrkin